17 Ağustos 2015 Pazartesi

Özlemek

Özlemek bir ihtiyaç mıdır? Yoksa, tekrar yaşamak için mi özlüyoruz?
Nedir "özlemek"? Bir terim mi, his mi, ihtiyaç mı?

Sevdiklerimizi, anılarımızı, gittiğimiz yerleri, yiyecekleri her şeyi özlüyoruz. Aklımızda en çok yer eden zamanlarımı özlüyoruz, yoksa geri getirmek istediklerimizi mi?


Özlemlere boğulup, apansızca ağlayabiliyoruz. Olmayacağını bile bile özlemenin bize yararı ne ki, tekrar tekrar yaşamak istiyoruz. Belki sadece, özlemeyi seviyoruz. Özlemek hakkımız mı yoksa, zaten yaşadığımız bir şeyi özlediğimiz için mi "hak" olarak görüyoruz.


Kendimizi kandırmanın hiç bir faydası yok. Üzülmek için üzülüyoruz sadece. Gündelik yaşantımızın içinde kaybolup giderken, farklılık arıyoruz. insanoğluyuz, aç gözlüyüz, hep daha fazlasını istiyoruz. Yaşadığımız, elde ettiğimiz, ve tükettiğimiz zamanları geri getirmek bize aynı tadı vermeyecek. Bunu bile bile, kendimizi kandırmaya devam ediyoruz.


Özlüyoruz, her şeyi özlüyoruz ve geçmişe takılı kalmaktan önümüze bakamıyoruz. Takılıp düşüyoruz, ama önümüzdeki yolun ne kadar engebeli olabileceğini görmeye çalışmak yerine; dönüp arkaya, neden takıldığımıza bakıyoruz.


Kendi sarmalımız da dönüyoruz, itiraf edemesekte bile bile karıştırıyoruz kendimizi. Ağlamayı seviyoruz, üzülmeyi de öyle. 


Insanoğluyuz neticede...

4 Ağustos 2015 Salı

ZAMAN


ZAMAN

En değersiz yaratıktır zaman, susuzluğa düşmüşçesine içer durur dakikaları. Farkına bile varmadan alıp götürür yarınları. Sessizce ama adice çeker gider ve yine çığlıklarla geri gelir hayatına. Aslında hiç gitmez, saklanır, kollar en zayıf anını. 

Aynı bir tilki gibi gözler avını zaman. Mevsimleri çok sever mesela, yazı kışı sonbaharı ilkbaharı. Hele o ilkbaharın tazeliğini, sonbaharın hüznünü.nasılda sever yağmurun çığlıklarını, o sert fırtınaları. Ezip geçer bazen, önde yürür, ukala bir çocuk gibi. Düşer, düşer de seni de sürükler. Dizlerin parçalanır, ellerin kanar. 

Hayal kırıklıklarına saplanırsın, aynı bir bataklık gibi. Bir dal parçası ararken, daha da batarsın zamanın oyunlarında. Tam bir kumarbazdır zaman, kazandığını sanırken kaybedersin. Farkındalığını koruyamazsan, yitip gider gerçeklik. Kendini bilmezsen, ezer geçer yalnızlık. Her labirentin tek bir çıkışı vardır; izlerini takip edebilenlerin ulaşabildiği. Ve her bir oyunun sonu vardır, tıpkı zamanında ruhuna yenildiği gibi.

23 Mart 2015 Pazartesi

YÜREĞİM AĞZIMA GELIYOR

Yüreğim ağzıma geliyor 
Gözlerim gözlerini içecek
Kalp atışlarım ritmiksizleşecek
Yanaklarım al al olacak
Dudaklarım aralanacak diye

Yüreğim ağzıma geliyor
Gözlerini kaçıracaksın
Soğuk soğuk terleyeceğim
Nefessiz kalacağım diye

Yüreğim ağzıma geliyor
Göremeyeceksin bakışlarımdaki çığlığı
Duyamayacaksın kalp atışlarımı 
Anlayamacaksın nasıl yandığımı diye

Küçücük yüreğim ağzıma geliyor
Dokunamayacağım ellerine
Bakamayacağım gözlerine
Duyamayacağım sesini diye...


15 Şubat 2015 Pazar

YOKLUK

Sulu bir göz bakar dururdu anahtar deliğinden,
Çaresiz bekleyişleri çevirirdi tesadüflere,
Ansızın gülümsemeleri hapseder di gözlerine
Ve bir gün düşürdü kollarını yere,
Asfalt ağlıyordu kanlı,
Yüreği buruktu acıdan
Ve bir gün boğuldu denizde
Dalgalar kıkırdıyordu
Dalga geçercesine.
Hüznün koynunda hapsolmuş 
Bir Gül'ün ağıtları sardı dört bir yanını
Tek bir damla yalıyordu yanaklarını
Kanatarak, ince ince
Acı yoktu
Ses yoktu
His yoktu
O artık 
Yokluktu.

2 Ocak 2015 Cuma

TINI








Susmak bile yorucu geldiği zaman,
Yaşla başını omzuma…
Sessizliğin tınısı kulağında olsun,
Nefesim boynunda…
Korkma, konuşmayacağız.
Gözlerimiz kapalı sevişeceğiz,
Ağlayacak ve güleceğiz.
Ellerim ellerini içerken,
Yüreğim dans edecek yüreğinle…
Korkma, kırmayacağım seni,
Sıkmayacağımda.

Sadece, kokun, kokun lazım bana…