Özlemek bir ihtiyaç mıdır? Yoksa, tekrar yaşamak için mi özlüyoruz?
Nedir "özlemek"? Bir terim mi, his mi, ihtiyaç mı?
Sevdiklerimizi, anılarımızı, gittiğimiz yerleri, yiyecekleri her şeyi özlüyoruz. Aklımızda en çok yer eden zamanlarımı özlüyoruz, yoksa geri getirmek istediklerimizi mi?
Özlemlere boğulup, apansızca ağlayabiliyoruz. Olmayacağını bile bile özlemenin bize yararı ne ki, tekrar tekrar yaşamak istiyoruz. Belki sadece, özlemeyi seviyoruz. Özlemek hakkımız mı yoksa, zaten yaşadığımız bir şeyi özlediğimiz için mi "hak" olarak görüyoruz.
Kendimizi kandırmanın hiç bir faydası yok. Üzülmek için üzülüyoruz sadece. Gündelik yaşantımızın içinde kaybolup giderken, farklılık arıyoruz. insanoğluyuz, aç gözlüyüz, hep daha fazlasını istiyoruz. Yaşadığımız, elde ettiğimiz, ve tükettiğimiz zamanları geri getirmek bize aynı tadı vermeyecek. Bunu bile bile, kendimizi kandırmaya devam ediyoruz.
Özlüyoruz, her şeyi özlüyoruz ve geçmişe takılı kalmaktan önümüze bakamıyoruz. Takılıp düşüyoruz, ama önümüzdeki yolun ne kadar engebeli olabileceğini görmeye çalışmak yerine; dönüp arkaya, neden takıldığımıza bakıyoruz.
Kendi sarmalımız da dönüyoruz, itiraf edemesekte bile bile karıştırıyoruz kendimizi. Ağlamayı seviyoruz, üzülmeyi de öyle.
Insanoğluyuz neticede...
17 Ağustos 2015 Pazartesi
4 Ağustos 2015 Salı
ZAMAN
ZAMAN
En
değersiz yaratıktır zaman, susuzluğa düşmüşçesine içer durur dakikaları. Farkına
bile varmadan alıp götürür yarınları. Sessizce ama adice çeker gider ve yine
çığlıklarla geri gelir hayatına. Aslında hiç gitmez, saklanır, kollar en zayıf
anını.
Aynı bir tilki gibi gözler avını zaman. Mevsimleri çok sever mesela,
yazı kışı sonbaharı ilkbaharı. Hele o ilkbaharın tazeliğini, sonbaharın
hüznünü.nasılda sever yağmurun çığlıklarını, o sert fırtınaları. Ezip geçer
bazen, önde yürür, ukala bir çocuk gibi. Düşer, düşer de seni de sürükler. Dizlerin
parçalanır, ellerin kanar.
Hayal kırıklıklarına saplanırsın, aynı bir bataklık
gibi. Bir dal parçası ararken, daha da batarsın zamanın oyunlarında. Tam bir
kumarbazdır zaman, kazandığını sanırken kaybedersin. Farkındalığını koruyamazsan,
yitip gider gerçeklik. Kendini bilmezsen, ezer geçer yalnızlık. Her labirentin
tek bir çıkışı vardır; izlerini takip edebilenlerin ulaşabildiği. Ve her bir
oyunun sonu vardır, tıpkı zamanında ruhuna yenildiği gibi.
23 Mart 2015 Pazartesi
YÜREĞİM AĞZIMA GELIYOR
Yüreğim ağzıma geliyor
Gözlerim gözlerini içecek
Kalp atışlarım ritmiksizleşecek
Yanaklarım al al olacak
Dudaklarım aralanacak diye
Yüreğim ağzıma geliyor
Gözlerini kaçıracaksın
Soğuk soğuk terleyeceğim
Nefessiz kalacağım diye
Yüreğim ağzıma geliyor
Göremeyeceksin bakışlarımdaki çığlığı
Duyamayacaksın kalp atışlarımı
Anlayamacaksın nasıl yandığımı diye
Küçücük yüreğim ağzıma geliyor
Dokunamayacağım ellerine
Bakamayacağım gözlerine
Duyamayacağım sesini diye...
15 Şubat 2015 Pazar
YOKLUK
Sulu bir göz bakar dururdu anahtar deliğinden,
Çaresiz bekleyişleri çevirirdi tesadüflere,
Ansızın gülümsemeleri hapseder di gözlerine
Ve bir gün düşürdü kollarını yere,
Asfalt ağlıyordu kanlı,
Yüreği buruktu acıdan
Ve bir gün boğuldu denizde
Dalgalar kıkırdıyordu
Dalga geçercesine.
Hüznün koynunda hapsolmuş
Bir Gül'ün ağıtları sardı dört bir yanını
Tek bir damla yalıyordu yanaklarını
Kanatarak, ince ince
Acı yoktu
Ses yoktu
His yoktu
O artık
Yokluktu.
2 Ocak 2015 Cuma
TINI
Susmak bile yorucu geldiği zaman,
Yaşla başını omzuma…
Sessizliğin tınısı kulağında olsun,
Nefesim boynunda…
Korkma, konuşmayacağız.
Gözlerimiz kapalı sevişeceğiz,
Ağlayacak ve güleceğiz.
Ellerim ellerini içerken,
Yüreğim dans edecek yüreğinle…
Korkma, kırmayacağım seni,
Sıkmayacağımda.
Sadece, kokun, kokun lazım bana…
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)